Bir markanın daveti sebebiyle gittiğim İsviçre’de, Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelen yatırımcılarla tanışma fırsatı buldum. Dünyanın her köşesi ile alakalı ciddi ilgi sahibi olan bu kişilerin Türkiye ile alakalı olarak turistik bilgilerden fazlasına sahip olmamaları beni şaşırttı.
Sadece bir Fransız katılımcı Türkiye’deki müşterilerine nadir bulunan bazı eşyalar satıyormuş, onun haricinde Belçika’dan İtalya’ya kadar tanıştığımız onlarca değişik insanın İstanbul ve Bodrum haricinde bildikleri bir yer yoktu. Ancak, Türk siyaseti ile oldukça ilgililerdi ve bana Rusya-Ukrayna meselesindeki duruşumuzla ilgili sayısız soru sordular diyebilirim. Elbette yaklaşan seçimlerle ilgili de çok soru geldi.
Diğer taraftan Avrupalı katılımcılar kendi ülkelerinde yükselmekte olan aşırı sağ eğilimler ve kökten dinci akımlar arasında kaldıklarını sürekli dile getirdiler. İslam ile Hristiyanlık arasında bir çatışmanın pek yakında Avrupa’da yaşanacağını ifade ederken, Putin’i “en büyük bela” olarak nitelendiriyorlardı. Açıkçası ben de Putin için aynı fikirdeyim diyebilirim. Bana daha ilginç gelen detay iş ortamı ile alakalı fikirleriydi.
Birçoğu uzaktan çalışmanın performans açısından olumsuz olduğunu ancak kimsenin işe dönmek istemediğini ve çalışanları ikna edemediklerini söylediler. Bizde de benzer durumlar yaşandığını ifade ettim, “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, buna alışmamız lazım” diye ilave ettim.
Katılımcılar bu önermeyi kabul etmekle beraber birçoğu “ekrandan müşterileri ikna etmekte zorluk çekiyorum” diye serzenişte bulundular. Ses tonu ve jestler ile etkileme sanatını ekrana bakarak icra etmek kolay değil. Ben de kabul ediyorum.
Bu arada % 10-12 civarındaki enflasyonun iş ortamını bozduğunu da ilave ettiler. Ben onlara Türkiye’deki enflasyon oranını söyleyince uzun bir sessizlik oldu. Bir katılımcı “% 6,4 demek istedin herhalde” dedi. Ben “hayır % 64” diye tekrarlamak zorunda kaldım. Çok şükür Venezuela’dan bir katılımcı vardı, kendi enflasyon oranını söyleyince bizimki unutuldu.
Dönüş yolunda bu satırları yazdığım için, Avrupa’nın çok da keyifsiz olmadığını, ısınma ve temel gıda maddelerinde sıkıntı yaşanmadığını ancak insanların gelecek endişesi ile yaşadıklarını söyleyerek özetlemek istiyorum. Buna rağmen kimse resesyondan bahsetmiyordu. Dolayısıyla ihracat açısından çok fazla sıkıntı yaşamadan ilk 6 ayı geçirme imkanımızın yükseldiğini söylesem falcılık olmaz. En azından düşen siparişlerden daha kötüsünü yaşamadan yola devam edebiliriz diye düşünüyorum.
Türkiye’nin meselelerine bu sabahtan itibaren geri dönmüş bulunmaktayım. Yarın detaylı analizlerle karşınızda olacağım.