Sanıyorum 2000’li yılların başıydı, ticarette oldukça deneyimli bir büyüğüm “artık mal alıp satarak para kazanmak mümkün değil, her şey finansal operasyona döndü” demişti. Oldukça yüksek montanlı bir ticaret yapıyordu ve tedarikçilerle bayiler arasındaki dengeyi sermaye kullanmadan gerçekleştirmeyi başarıyordu. Ta ki sattığı yüklü miktarda malın tahsilatında aylarca gecikme oluncaya kadar bu başarısını devam ettirdi.
Aslında en az 30 yıllık deneyimi vardı ve söz konusu deneyimi şu şekilde konuşturdu: Firmanın nakit akışı bozulunca borç sarmalına girmek yerine, oldukça fazla sayıda bayiye sahip olması ve yurt sathına yayılmış operasyonu sayesinde şirketi satarak, karlı bir şekilde işin içinde çıktı. Elbette bu oldukça kısmetli bir operasyondu. Şansının bu derece yaver gitmesinin sebebi, oldukça hızlı şekilde satış noktalarını artırmış olması ve doğru insan kaynağı ile sahada güçlü olması idi. Yoksa, küçük sermaye ile bu derecede yüksek ciroyu tutturması, bu sebeple de göz kamaştıran bir hale gelmesi mümkün olmayabilirdi.
Hakikaten ayakkabı sektöründen gıdaya kadar, bir çok yerde çok sayıda tedarikçi ile çalışıp perakendeye mal ya da hizmet satanlar bu kadar şanslı ya da becerikli olmadıkları için battılar. Çünkü bir süre sonra meselenin ticaretten çok finansal operasyona dönüştüğünü gözden kaçırdılar. Borç-Alacak Vade Uyuşmazlığını çözemeyen birçok firma böylece tarihe karıştı.
Ben bu gerçeklerden bir ders çıkardım. Şirketi aşırı sermayelendirmeden, yeteri kadar ihtiyat akçesi bulundurarak çalışmak, süreç içinde yüksek faizle borçlanmadan hayatta kalmayı kolaylaştırabilir. Bugün bir çok güçlü firma, yeterli sermayeleri ile ayakta durarak bugüne kadar gelebilmiştir desem yanlış olmaz. Burada püf noktası düşük faizle kredi almanın mümkün olduğu zamanlarda sermayeyi kullanmadan sorunları çözmek, faizin yüksek olduğu zamanlarda ise fonlama kompozisyonunu alternatif maliyetleri gözeterek yönetmek. Buraya kadar sadece TL cinsinden varlıklar ve yükümlülükleri konuştuk.
Türkiye gibi dual para sisteminde ilerleyen, yani hep TL hem de Euro ya da Dolar kullanan ülkelerde, firmaların hem TL hem de döviz işlemlerinde maharet göstermesi gerekiyor. Eğer sermaye hareketleri serbest ise sıkıntı sadece basiretli tüccar gibi davranarak “hesaplanabilir riskler” ile yola devam etmek oluyor. Ancak sermaye hareketleri serbest değil ise, yani firmalara TL ya da Döviz varlıkları ile ilgili bazı sınırlamalar veya zorlamalar getirilmiş ise doğal olarak operasyon “basiretli tüccar” ya da “maharet” çerçevesinden çıkıyor. Bundan 20 yıl önce bahsettiğim kişinin söylediği gibi de olmuyor. Yani sadece ticari zeka, finansal manevra kabiliyeti yetmiyor artık. Düzenleyici otoriteler finansal manevralarda ne kredi verenleri ne de kredi alanları hür bırakmıyor.
Bir yandan maliyetler yükselirken diğer taraftan fiyatlar artıyor ancak döviz cinsinden girdi kullananlar için son derece zor şartlar yaşanıyor desem yanlış olmaz. Bu arada faizler maliyetlere göre çok düşük kaldığı için, kaynaklarını dövizde değerlendirmek isteyenler için seçenekleri giderek kısıtlı hale geliyor. Çok geçmeden firmaların büyük bir çoğunluğu farkına varmadan teknik iflas bölgesine girecekler. Bu durum gıda maddelerini tüketiciye ulaştıran satış noktalarında akut hale gelebilir. Sektörden gelen haberler bu durumun et ve süt ürünlerinde baş gösterebileceğini söylüyorlar. Yani “ucuz ama bulunamayan” üründen “pahalı ama bulunan” ürüne rıza göstermişken, tekrar devlet tarafından “fiyat tavanları konulan ama bulunamayan” ürün sürecine geri dönebiliriz. Dağıtım kanallarında sıkıntı olan her sektör için bu durum geçerli olabilir.
Tüm bu risklerden dolayı, ticaret-finans-tahsilat-ödeme sistemleri-mezat piyasaları arasında akışkanlığın sağlanması için tarafların bir araya gelmesi, istismarların önlenmesi için mal ya da hizmetin ömrü ile finansmanı arasındaki vadeyi düzenleyen adımların atılması, tekel ve tekel benzeri gruplaşmaların önlenmesi gerekiyor.
Dileriz ki seçimlerden sonra serbest piyasa düzenine kademeli olarak geçilirken, yeni hükümet sistemin tüm parçaları ve süreçleri arasında ahengi sağlasın. Elbette bunun için son zamanlarda yapılan tüm sınırlamaların ortadan kaldırılması gerekiyor.