enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Medeniyet ve Barbarlık Üzerine../ Prof. Dr. Emre Alkin

Medeniyet ve Barbarlık Üzerine../ Prof. Dr. Emre Alkin
REKLAM ALANI
11.10.2023
0
A+
A-

Sabah itibarıyla her şey sakin. Borsalar pazartesi günkü kayıplarını geri almış hatta yükselmiş durumda. Demek ki, tüm dünya “ah yazık, inşallah yakında biter” moduna girmiş. Bununla ilgili bir yazı yazdım zaten pazartesi sabahı. “Ateş düştüğü yeri yakar” diye. O bölgede yaşayanlar hayatta kalmak, dünyanın büyük kısmı fakir kalmamak, küçük bir bölümü de daha da zengin olmak için uğraşıyor. Kızmak yerine dünyanın dönüş felsefesini anlamak lazım.
Çatışmalardan hemen önce tartıştığımız konularda bir değişiklik yok. Gelecek yılın küresel büyüme tahminleri düşürüldü, bu sebeple küresel ticaret ile ilgili tahminlerin revize edilmesini bekliyoruz. Resesyon riski var ama henüz elle tutulur değil, büyümenin yavaşlaması zaten beklediğimiz bir durumdu. Ancak öğrendiğimiz bir başka gerçek var.
Tarihte olup bitenleri doğru dürüst hatırlayan yok ama eski düşmanlıkları herkes net olarak hatırlıyor. Kim kime ne zaman nerede eziyet etmiş, kimin canını kim nerede yakmış, tüm bu bilgiler nesilden nesile taşınmış. Eğrisini doğrusunu tartışmadan hem de. Bugün yaşananlar gibi. “Ama onlar da şöyle yaptı, böyle yaptı” diyerek her kötülüğe bir sebep yaratarak akmış gitmiş zaman.
Geçenlerde İstanbul’da sıkışmış trafiğin ortasında kaldım. Dünyanın birçok şehrinde aynı şekilde trafikte kalan birçok kişiyi düşündüm. Trafik sıkışıklığının sebebi her gün daha fazla trafiğe çıkan araç sayısına karşı sınırlı ulaşım mecraları. Bunu hepimiz biliyoruz. Yine de araç satışı alabildiğine devam ediyor. Çünkü markalar para kazanacak, enerji şirketleri kazanacak vs. Şimdi elektrikli araçlar geldi, sadece sorun şekil değiştirdi. Rahmetli babam “her yere kavşak yapınca ana artere daha fazla yüklenme oluyor, trafik daha da artıyor” derdi sürekli. Yarattığımız uydu kentleri ulaşım aksına bağlamayı marifet olarak görüyoruz ama hayat kalitesi böylelikle bağ aşağı gidiyor. İnsanlar işten-eve, evden-işe her gün en az 3 saat harcıyor. Kime yarıyor peki ? Otomobil ve Konut satanlara. Bir de bunlar için finansman sağlayanlara. Yaşam zorlaştıkça daha fazla kazanıyorlar.
Bir ailenin gelirinin kaçta kaçını nereye harcaması gerektiğine dair tüm tezler çürüdü. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde karı-koca beraber çalışmadıkça evi geçindirmek zor. Bir maaş sadece kira ve evdeki masraflara gidiyor, diğer eşin geliri ile yaşamaya çalışıyor aile kurumu. Eğer çocuklar da varsa “görevimiz tehlike” kıvamına giriyor iş. Kredi almadan hayat kalitesini sabitlemek mümkün olamıyor. Bu sefer de kredi taksitleri dert olmaya başlıyor. Bu arada iş garantisi yok. Eşlerden biri işini kaybedebilir, bazen ikisi de.
Bu şartlar altında yaşayanların dünyanın herhangi bir yerinde mezalim görenlere dua etmekten başka yapacağı bir şey yok. Zaten kafası geçim derdiyle meşgul. En büyük derdi yeni kredi bulmak, kredi kartı limitlerini artırmak, borcunu ödemek vs. haline gelmiş insanların sayısı arttıkça, siyasetin adil şekilde yapılması da mümkün olmuyor. “Başını dik tutabilen bireylerin sayısı arttıkça demokrasinin kalitesi yükselir” ama kimse kafasını kaldıramıyor ki.
Bu şartlarda yaşayan toplumlarda yapısal reformların yapılması da yeterli olmaz. Özgürlük, adalet ve eğitimin yanında medeni şartlarda yaşam için asgari koşulların oluşması gerekmekte. Konforlu ve huzurlu bir yaşam yerine lüks ve huzursuz bir yaşamı tercih edenlerin sayısı fazla ise, ideal olan değil kolay olan tercih edilir. Şunu unutmayalım ki, gelişmiş ülkeler önce zenginleşip sonra demokratik olmadılar. Özgür irade ve eşitliğin refahı artıracağını yüzlerce yıl süren tartışmalar, kavgalar ve acılar sonunda anladılar: Kolaya kaçmanın olumsuz sonuçlarını bizzat test ettiler. Bu sebeple buralarda etrafı kirleten, tabiatı betonla yok etmeye çalışan, kurallara uymayan ayıplanır ve cezalandırılır. İlginçtir bu medeni ülkelerin insanları zalimliklerini, ahlaksızlıklarını ve gaddarlıklarını az gelişmiş ülkelerde gösterirler.
Yaşanan gerçeklerin ışığında “coğrafya eğer kader ise”, kendi ülkelerinde medeni davranışlar sergileyenlerin farklı coğrafyalarda gaddar olmasını açıklamak için daha derin analizler yapmak lazım. Demek ki tek başına eğitim yeterli olmuyor. Yapısal Reformları kendi ülkelerinde uygulayanların, eşitlik-adalet-özgürlük kavramlarını başka coğrafyada unutmalarını acaba nasıl açıklayabiliriz ?
İşin özü kendisinden olmayanı “barbar” sayan ve bu şekilde muamele eden Yunan ve Roma uygarlığından beri işler pek değişmemiş gözüküyor. Hayat gailesi ile meşgul olduğu için etliye sütlüye karışmayan halk ve kapısının önüne kadar gelmedikçe vahşete ses çıkarmayan kitleler, hepsinin üzerinde bunları yönetenler. Anlaşılan şu ki, sadece teknoloji ilerliyor medeniyet olduğu yerde sayıyor.

 

 

REKLAM ALANI