En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim: Merkez Bankası Yönetiminden beklentimiz olan bitenin farkında olduğunu göstermesi, erkenci ya da kestirme yorumlarda bulunmaması, iyi giden işler varsa abartmadan aktarması özetle ne yaptığı biliyor olduğunu göstermesidir. Başkan Erkan’ın sempatik gözükmek adına yaptığı iletişim kazalarının tekrarlanmamasını diliyoruz. Şimdi asıl meseleye dönelim.
Fitch’den gelen açıklamaya göre Türkiye’nin kredi notu için Mart ayına kadar herhangi bir değerlendirme yapılmayacak. İkinci değerlendirme de Eylül Ayında olacak. Demek ki ilk değerlendirme seçimlerden hemen önce yapılacak. Türkiye’nin kredi notunun hemen artmasını bekleyenlerin rüyadan uyanması hepimizin yararına olacak diye düşünüyorum. Beklenti çıtası lüzumsuz şekilde yükselmişti.
Yarın Merkez Bankasından 25 baz puanlık bir faiz artırımı bekleniyor. Buna göre politika faizleri % 42,5 seviyesine yükselecek. Bu durumda TCMB’nin 2024 TÜFE öngörüsü olan % 36’nın üzerinde bir politika faizi olacak. Ancak, piyasanın TÜFE beklentisi en az % 45 olduğu için tatmin edici olmayacağını beklemek lazım. TCMB’nin faiz adımlarını taksit taksit yapması ve zamana yayması belki “kararlı” olduğu göstermesi açısından önemliydi. Ancak hem siyasi çekinceler hem de faiz oranlarını bir iki hamlede bu seviyeye çekmenin şok etkisinden çekindiği için arzu edilen sonuç elde edilemedi.
Her zaman verdiğim örneği tekrar edeyim: Bir düzine kamyon çakıl ile doldurmanız gereken denizi 3 taksitte doldurmaya kalkarsanız, dalgalar çakılları sürükler gerekenden en az 2 kat daha zaman, efor ve kaynak harcarsınız.
Bir de şunu eklemek lazım: Hem sade vatandaş hem de bazı meslektaşlar hala açıklanan enflasyon ile günlük faizi kıyaslıyor. Dolayısıyla bu algı ne kadar yanlış olursa olsun, kurumlara güven kalmadığı ve 12 ay sonraki beklentiler gerçekçi bulunmadığı için kabul görüyor. Mart ayına geldiğimizde enflasyon hala % 60’ın üzerinde ama faiz % 50’nin altında olursa, hem piyasalar hem de derecelendirme kuruluşları eleştirinin dozunu artıracak. Ekonomi Yönetiminin yaldızları dökülecek.
Özetle, düzenleyici otoriteler çoğu zaman sonunda yapacağı işin kaçınılmaz olduğunu görüp hemen yapınca başarı sağlıyorlar. Geldiğimiz noktada faiz artışlarını takside bağlamamış olsalardı, büyük ihtimalle bugün daha düşük enflasyon ve faiz seviyelerini konuşacaktık. Yine de haklarını yemek istemiyorum, sürekli genişleyen maliye politikası karşısında hükümetin enflasyonla mücadeleyi önceliğe almamış olduğunu görünce “kendimizi boşuna feda etmeye gerek yok” diyerek kendilerini topun ağzına koyacak radikal bir hamleden çekinmiş olabilirler.
Sonuç olarak, Merkez Bankası’nın yerel seçimlere rağmen 2024’ün üç ayında faiz artışına devam etmesi durumunda Külliye’nin buna sert şekilde tepki vereceğini tahmin etmek zor değil. Bu durumda şu an hibrit devam eden modelin tekrar eski haline gelebilme riskinin yüksek olduğunu söyleyebilirim. Yine de döviz ve faizin kolkola yükseleceği günler bizi bekliyor. Enflasyon zaten artacak, bunu biliyoruz.
Ekonomi Yönetiminin bu süreçte atacağı adımlar “parlak çocuklar” ile “parlatılmış çocuklar” arasındaki farkı ortaya çıkaracak.