Anlaşılıyor ki Avrupa Merkez Bankası, enflasyonla mücadele anlamında politika faizlerini güçlü şekilde artırmaya devam edecek. Bilmekte fayda var: Avrupa tarihinde enflasyon çok önemli bir yer tutuyor ve bu sebeple büyümeyi değil fiyat artışlarını öncelikli mesele haline getiriyorlar.
Kısa bir bilgi arz edeyim: Roma İmparatorluğu zamanında oldukça uzun süren bir enflasyonist dönem yaşanmış ve hazinede para kalmadığı için askerlerin maaşları bugünkü doların isim babası olan “taler” ile değil, tuz torbaları ile ödenmişti. Tuzun latincesi olan “sal” ya da “salis”den kaynaklanarak maaş ve ücretlerin bugüne kadar ismi “salary” olarak gelmiş. Yani o zaman yaşanan ekonomik zorluklar arkasında kalıcı bir anı bırakmış.
İspanyol ve Portekiz kaşiflerinin Latin Amerika’dan getirdikleri altınların yarattığı konjonktürel enflasyonları unutmamak lazım elbette. Ancak yakın tarihte aklımızda kalan en ciddi enflasyon Almanya’da yaşanandır diyebilirim. Almanya’nın Ulusal Parasını astronomik bir şekilde devalüe eden hiperenflasyonun neticesinde Hitler’in iktidara gelişi ve hemen arkasından diktatör oluşu, Avrupa’nın hiç unutamadığı gelişmelerden oldu elbette.
Aslına bakılırsa, Avrupalıların enflasyondan çekinmesi adına tarihten daha bir çok örnek verilebilir. Hal böyleyken, daha çok resesyondan çekinen Amerikalılardan daha farklı davranacaklarını kestirmek zor değil.
Tüm bunları, daha önce paylaştığım pariteyle alakalı raporda anlatmıştım. Dolayısıyla “Euro tekrar 1.00 ‘ın altına gider” dediklerinde mesafeli yaklaşmış ve “1.05’i geçerse o dediğiniz olmayabilir” diye analistleri uyarmıştım. Bu yapmanın sebebi teknikten çok Euro’nun siyasi kaldıraç niteliğindeki özelliği. Çünkü içinde ekonomilerin gücünden çok, Avrupa Milletlerinin korkularını, endişelerini, öfkelerini, alışkanlıklarını, ayrıştıkları noktalar ve hemfikir oldukları yaklaşımları barındırıyor.