Şirketlerin -insanlar gibi- sürdürülebilir büyüme ile karlılığı güvence altına almak için düzenli check-up yaptırması gerekiyor. Bu sayede şirketin geleceği ile ilgili farklı senaryolar üretilip olası ihtiyaçlar önceden belirlenebiliyor. Şirket iş modeli üzerinde belli aralıklarla yapılan hassasiyet analizleri, şirketlerin ömrünü uzatırken aynı zamanda verimliliğinin artmasını da imkân sağlıyor. Mevcut yapının şirketin stratejik hedeflerini etkin, ekonomik, verimli, güvenli, hızlı, esnek ve kaliteli olarak gerçekleştirebilirliği değerlendiriliyor. Muhtemel riskler, fırsatlar dışarıdan objektif ve profesyonel bir gözle değerlendirilerek şirket üst yönetimine gelişim alanları, iyileştirmeler, en iyi uygulama ve çözüm önerileriyle sunuluyor. Finans konusunda global ve ulusal birçok şirkete danışmanlık yapan Dinamo Danışmanlık Kurucu Ortağı, Kamu Özel Ortaklığı (PPP) ve Proje Finansmanı Uzmanı Fatih Kuran, “Finansal Check-Up” konusundaki 3 önemli noktayı şöyle açıklıyor:
Neden “Finansal Check-Up” Yapılmalı
İlk olarak ‘Finansal Check-Up’ uygulamasının amacına değinen Fatih Kuran: “Türkiye’de 100 yılı devirebilmiş şirketlerimiz parmakla gösterilecek kadar az. Çoğu şirket ikinci kuşağa geçemiyor. Pek azı üçüncü kuşakla yoluna aynı ivme ile devam edebiliyor. Bu yüzden şirketlerin düzenli finansal check-up yaptırıp işler kötüye gitmeden önlem almaları gerekiyor. Finansal check-up işleminin amacı, öncelikle şirket iş yapış şeklinin modelini çıkartıp finansal olarak analiz etmek; nakit akışını etkileyebilecek risk faktörlerini belirlemek ve majör-minör nitelikte olanları kategorize etmek ile nihayetinde şirketin nakit akışına uygun bir borçlanma yapısını oluşturabilmek. Bu çalışmalar şirketin gelişim alanlarının belirlenmesi amacı ile de yaygın şekilde kullanılmakta. Şirketlerin ileriye yönelik kaynak ihtiyacı olabileceği gibi fazlası da olabilir. Kaynak ihtiyacı öz kaynak veya kredi ile sağlanabileceği gibi fazlası olan durumlarda da kaynakların en doğru şekilde kullanılmasını sağlayacak tedbirler alınmalıdır” dedi.
Kredi Ödeme Planı Doğru Seçilmeli
Farklı sektörlerde yer alan pek çok şirket ile yaptığı muhtelif çalışmalarda çoğu şirketin önünü net bir şekilde göremediğine sıklıkla şahit olduğunu belirten Fatih Kuran, “Şirketler genelde günü kurtarmakta ve ileriye yönelik projeksiyon yapmakta sıkıntı yaşamaktalar. Hal böyle olunca da yaşanacak olası bir sıkıntı da bulunacak çözümler de yumurta kapıya dayandığı için yine alelacele yaratılmaya çalışılmakta. Çoğu zaman yaratılan çözümler ancak günü kurtarmakta ve plan program içinde sağlıklı kararlar alınamadığı için şirketin geleceği de ipotek altına alınmaktadır.
Bu durumu sıklıkla karşılaştığım bir örnek ile açıklamak istiyorum. Şirketler kredi temin ederken en önem verdiği hususların başında finansman (faiz + komisyon) yükünü minimize etmek gelir. Eşit ana paralı ve eşit taksitli geri ödeme planları finans kurumları tarafından yatırımcılara en sık teklif edilen alternatifler arasındadır. Eşit ana paralı geri ödeme planında taksitler başlangıçta daha yüksek başlar ve kredi ana para geri ödemeleri de daha hızlı bir şekilde gerçekleşir. Alınan kredinin ana parası daha hızlı bir şekilde azaldığı için bu tip ödeme planlarında faiz tahakkuku eşit taksitli geri ödeme planlarına göre daha az olur. Özellikle finansal okuryazarlığı düşük olan yatırımcılar daha fazla faiz ödememe kaygısıyla, başka bir değerlendirme yapmaya gerek duymaksızın, bu tip ödeme planlarını tercih edebilirler.
Yatırımcılar tabi ki finansman maliyetlerini minimize etmeye çalışmalıdır. Ancak finansman maliyetinden bile daha önemli olan öncelikle kredi taksitlerinin geri ödenebilirliğidir. Şirketin veya projenin yaratacağı nakit akışının kredi geri ödemelerini belli bir emniyet marjını da dikkate alarak ödeyebilir olduğuna kani olduktan sonra finansman maliyeti minimize edilmeye çalışılmalıdır. Karşılaştığımız bazı örneklerde yatırımcı proje kredi geri ödemelerini sağlayabilecek bir nakit akışına sahip olmasa bile olması gerekenden daha kısa vadeli borçlanmakta ve/veya nakit akış yapısına uygun olmayan bir taksit yapısı ile borçlanmaktadır. İlerleyen dönemde de taksitler ödenemez hale geldiğinde ya yatırımcılar projeye ek kaynak koymak durumunda kalacaklar ya da proje şirketi ek borçlanma yapmak durumunda kalacaktır. Genelde bu aşamalarda yapılacak ekstra borçlanmalar günü kurtarma amaçlı ve yüksek risk primi dolayısı ile çok daha yüksek maliyetli krediler ile olmak durumunda kalacaktır. Hesap kitabın olmadığı bu tip projelerde kredi taksitlerini geri ödemek için alınan bu tip yama tabir edebileceğimiz ek krediler belli bir dönem sonra artık başka krediler alınmak sureti ile çevrilemez hale gelir. Bu tip durumlarda şirketlerin mal varlıkları kuvvetli ise teminat göstermek sureti ile borç konsolidasyonuna gidilebilir. Böyle bir imkân yok ise iflas kaçınılmaz hale gelir” dedi.
Kredi Heykeltıraşlığı Yapılmalı
Üçüncü olarak şirketler açısından en doğru borçlanma türünün nakit akış yapısına uygun olan borçlanma olduğuna değinen Fatih Kuran, sözlerini şöyle noktaladı: “Kredi heykeltıraşlığı denen bu çalışmada şirketin veya belli bir projenin ileriye yönelik nakit akışı çıkartılır. Gelirlerden faaliyet giderlerini ve vergiyi düşürdükten sonra kalan nakit akışına Serbest Nakit Akışı (SNA) denilir. Alınacak kredi mutlaka SNA’ya uygun yapıda olmalıdır ki kredi geri ödemelerinde uzun vadede sıkıntı yaşanmadan devam edilebilsin. Gözlemimiz, ileriye yönelik SNA’sını çıkartmış ve olası farklı durumlarda nasıl değişim gösterebileceğini analiz etmiş şirketlerin sayıca çok az olduğudur.”