Hava soğuk mu soğuk. Milyonlarca insan uykuda. Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya ve daha bir çok büyük şehir, Anadolu insanının tarihte benzerini görmediği bir sarsıntı ile uyandı. Canım Türkiyem’i bağrına saplanan bir hançer gibi vuran deprem, milyonlarca insanımızı karanlığa gömdü. Kara günlerden bir kara gündü ki, belki de bu topraklar benzerini hiç görmedi. Saniyeler saat, günler ay oldu sanki. Kara haber değil Türkiye’ye, dakikalar içinde dünyaya yayıldı.
…
Sabah oldu. Bembeyazdı her yer, lakin gün aydınlanmadı. Kar, binlerce insanın kefeni oldu. Yer yarılmıştı, şehirler yerle yeksan olmuştu, binlerce can enkazlar altındaydı ve milyonar gözü yaşlı yakınlarının derdine düşmüştü. Birkaç saat içinde ya Rab, ne büyük bir değişiklikti bu…
Kahramanmaraş merkezli depremde, Maraş’ın yanı sıra Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya tam sinesinden vurulmuştu. Toplam 11 şehrimiz büyük bir yara almıştı. Ülke şokta, depremin büyüklüğü sebebiyle akıllar zordaydı.
Altından kalkılacak gibi görünmüyordu yıkım ya…
İşte orada bir millet ayağa kalktı.
Dünyanın insan yaşam alanlarında gördüğü en büyük deprem, ne yazık ki gündüz ikinci bir büyük depremle daha da yıkıcı ve yakıcı oldu. Felaket üstüne felaket yaşandı.
Kadim Milletimiz, O büyük insanlar topluluğu, tasada ve kıvançta benzeri olmayan Anadolu insanları, var güçleriyle yollara düştü.
Devletimiz, depremin ilk safhalarında içine düştüğü şaşkınlığı atar atmaz, yardıma koştu. Dünyanın dört bir yanından da yardımlar geldi.
Türkiye’nin her köşesinden, her köyünden ve her ailesinden deprem bölgesine yardım konvoyları yollara düştü. Bunlar ne güzel insanlardı.
Bir millet tek yürek çarptı. Gözlerde yaş, gönüllerde dua vardı.
Bu kez de tarihin en büyük arama kurtarma operasyonunu gördük.
Deprem bölgesine ben gidemedim bir kısım akrabalarım orada yaşıyor. Ama benim herkesin olduğu gibi yakınlarımdan giden canlar oldu. Evsiz kalan oldu, eşsiz kalan oldu, annesiz kalan oldu, babasız kalan oldu, evlatsız kalan oldu, her şeyini kaybeden oldu.
Bu fatura neden bu kadar ağır oldu?
Gelin hep birlikte düşünelim.
Kabahat sadece bir kişi ya da bir kurumda mı?
Şimdi zaman birlik ve beraberlik zamanı.
Yapmamız gereken kendimize ve devletimize güvenelim. Devletimiz hangi siyasi iktidar olursa olsun bu yaraları saracak güce sahiptir.
Elbette giden canlar geri gelmez, lakin bizim de gidecek başka bir ülkemiz yok ve biricik vazifemiz topraklarımıza ve devletimize sahip çıkmaktır.
Her ne olursa olsun, Öfkemizi, kızgınlığımızı, kırgınlığımızı bu bayrak altında yaşamaktır.
Unutmayalım ki devlette beka esastır. Bizim devlet büyüklerimizden beklentimiz ise Şeyh Edebali’nin Osmangazi’ye vasiyeti gibidir.
Ey Oğul, artık Bey’sin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize hoş görmek sana, anlaşmazlıklar bize, adalet sana, haksızlık bize, bağışlamak sana. Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma ve insanı yaşat ki devlet yaşasın. Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı. Allah yardımcın olsun.
Sözü de Albert Einstein’le bitirmek istiyorum;’’ Eğer basit bir şekilde anlatamıyorsan, o konuyu iyi anlamamışsındır.’’