Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (International Public Relations Association) IPRA halkla ilişkileri “Güvenilir ve etik iletişim yöntemleriyle bilgi dağıtımına dayalı olarak kuruluşlar ve halk arasında ilişkiler ve çıkarlar oluşturmakla görevli bir karar alma yöntemi, uygulaması.” olarak tanımlamaktadır.
Halkla ilişkiler tabiri 1800’lü yıllarda kullanılmaya başlansa da hiç kuşkusuz ilk halkla ilişkiler faaliyetleri yöneten-yönetilen, satıcı-müşteri kavramlarının ortaya çıkması ve iletişim ihtiyacının doğması ile başlamıştır. IPRA nın tanımından da anlaşılacağı gibi güvenilir ve etik iletişim yöntemleri ile bilgi dağıtımı ve paylaşımı ilk çağlardan günümüze önemini korumaktadır.
Kitle iletişim araçlarının yaygın olmadığı, hatta hiç kullanılmadığı dönemlerde yapılan duyurular, mağara yazıları, kil tabletler, yazıtlar, damgalar, tek tek ele alındığında birer “halkla ilişkiler” çalışması olarak karşımıza çıkmaktadır. Kullanılan bu yöntemler günümüz halkla ilişkiler çalışmalarında hedef kitle ile iletişimde kullanılan iletişim araçlarının da ilk örnekleri durumundadır.
Louvvre Müzesi’nde bulunan Mısır papürüslerinden milattan 1750 yıl önce Firavunları eleştiren gazetelerin olduğu anlaşılmaktadır. Yine MÖ. 59 yıllarında Sezar döneminde Roma Devletinde halka yönetimle ilgili bilgi aktarımı yolu ile kamuoyu oluşturma çalışmaları dikkat çekicidir. “Acta Publica” adındaki bültenler ve “Acta Diurna”adındaki bildiriler yönetimin halka aktarmak istediği bilgileri ve kamuoyu oluşturmak için kullanılmış iletişim araçlarıdır. İçerikleri göz önünde bulundurulduğun da bugünkü gazetenin de atası konumundadır (İnuğur, 1993:32-34).
Tarihte ilk bülteni Sümerler MÖ.1800 yılında çiftçiler için hazırlamıştır (Aydede,2007:21).bu çalışma yine tarihte yapılmış ilk halkla ilişkiler faaliyetlerine en güzel örnektir. Yine günümüzden 44 bin yıl öncesine dayanan mağara resimleri bir olayı anlatmak için çizilen mesaj içerikli oluşumlardır.
Kral Hammurabi tarafından MÖ. 1760’lı yıllarda oluşturulan ve tarihte “Hammurabi Kanunları” olarak anılan yasalar bir taş üzerine yazılarak Esagila Tapınağına dikilmiştir. Bu şekilde halk kanunlardan haberdar edilmiş yani bilgilendirilmiştir (hürriyet.com.tr). Yöneticilerin kanunları, diğer devletlerle yaptıkları anlaşmaları ve gelecek nesillere aktarmak istedikleri mesajları yazılı hale getirdikleri taş anıtlara tarihte birçok devlet başvurmuştur. Bu yazıtların en güzel örneklerinden birisi de Göktürkler tarafından oluşturulmuş olan Orhun Abideleridir. 716-735 yıllarında oluşturulan yazıtlar genel olarak Göktürk tarihine, devlet ve milletin karşılıklı vazifelerini ortaya koymaktadır (Ergin, 2003).
İlk çağlardan itibaren yöneticiler halka aktarmak istedikleri mesajları iletmek için birçok iletişim aracından yararlanmıştır. Kullanılan bu araç ve yöntemler günümüz halkla ilişkiler çalışmalarında kullanılan iletişim araçları ve iletişim yöntemlerinin temellerini oluşturmaktadır. Fakat tarihte halkla ilişkiler çalışmalarını sadece yöneten ve yönetilen açısından ele almak doğru değildir. Çünkü ticaretle uğraşan birçok uygarlık ürettikleri malları satabilmek için hedef kitlesi ile iletişim kurmuştur. Bunun tarihte bilinen ilk örneği Selçuklular döneminde Anadolu’nun ortasında kurulan Yabunlu Pazarı’dır. Dünya’da ilk fuarcılık hareketi de diyebileceğimiz bu pazar yılın belirli zamanlarında kervanların toplanma noktasıdır. Bu şekilde üretici, tüccar ve tüketicilerin bir araya geldikleri ticari işbirliklerin yapıldığı bir etkinlik olarak karşımıza çıkmaktadır (Eravşar, 2011:13).
Türklerin devlet geleneğinde, halkın görüşlerini almak, onlara hizmet götürmek, hükümdarın halka ve gelecek kuşaklara aktaracağı mesajları duyurmak amacıyla birçok halkla ilişkiler yöntemi ve iletişim araçları yer almıştır. Fakat bu kullanılan bu halkla ilişkiler yöntemlerinde halkın bizzat üst düzey yöneticilerle iletişime geçmesine olanak sağlayan divanlardır.
Eski Türk Devletleri’nin devlet teşkilatlanmasında yer almaya başlayan “Divan”lar Osmanlı Devleti zamanına kadar varlığını sürdürmüş Türk Devlet Geleneğinin bir parçası olmuştur. Divanlar halkın sorunlarını bizzat gelerek yöneticilere aktardıkları bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır. Divanlar yönetim ve halk arasındaki iletişimin en üst düzeyde sağlandığı kurumlardı.
Eski Türk devletlerinde belirli yer ve tarihlerde hükümdarla halk bir araya gelirdi. Bu toplantılarda, hükümdar bizzat halkın sorunlarıyla ilgilenirdi. Toy adı verilen bu toplantılarda hükümdarlık onaylanır, gerekirse yeni hükümdarın seçimi yapılırdı. Töreye yeni hükümler eklenebilirdi. Halkın ihtiyaçlarına cevap vermeyen hükümler kaldırılabilir ya da olanaklara uygun hale getirilebilirdi (Kafesoğlu, 1995:246-247). Gerekli durumlarda halkın tamamının katıldığı toplantılar da yapılırdı.
Türk Devletleri İslâmiyet’i kabul ettikten sonra da divan (meclis) geleneği devlet yönetimindeki yerini korudu. İstişare için divan toplanması sistemi devam etti. Bunlara ‘Ayak Divani’ denildi. Hükümdar haftanın belirli günlerinde bu divanda halkın şikâyetlerini bizzat dinlerdi.
Büyük Selçuklu Devleti’nde de halk istek ve şikâyetlerini “Divan-ı Mezalim”e yapardı. Sultan haftanın iki günü divanda bizzat bulunmaktaydı. Çünkü hükümdarın haklıyı haksızdan ayırmak ve adalet dağıtmak için halkın şikâyetlerini kendi kulağı ile dinlemekten başka çaresi yoktu. Halk şikâyetlerini dilekçe ile de arz edebilmekteydi. Bu dilekçelerin her birine hükümdar tek tek yazılı emirler vermekteydi (Merçil, 2007:12). Divana halkın şahsi başvurusu Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti dönemlerinde de devam etti.
Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluş yıllarında halkın sorunları bizzat halk ile bey yüz yüze çözülebiliyordu. Özellikle Osman ve Orhan Bey döneminde halkın beylerle yüz yüze gelerek istek ve şikâyetlerini dile getirmesi doğal ve Türk Yönetim anlayışının izin verdiği bir uygulamaydı. Ancak toprakların genişlemesi hükümdarların halktan uzak düşmesine neden oldu. Özellikle padişahların güvenliğinin sağlanması yönünde alınan önlemler halkla iletişime sınırlamalar getirdi.
Osmanlı Devlet yönetiminde birçok divan yer almaktadır. Bu divanlar arasında en yüksek karar verme organı Divan-ı Hümayun’dur. Osmanlı’da uygulanan halkla ilişkiler uygulamalarına en güzel örnek de yine bu divandır. Fatih dönemine kadar Divan-ı Hümayun herkese özellikle halka açık olması nedeni ile şikâyet ve isteklerin doğrudan hükümdara bildirilmesi açısında önem arz etmekte idi. Fatih döneminde divan toplantılarını halka açmayı ve toplantılara halkı davet etmeyi yasaklar. Halk gerektiğinde divana başvurabilecek fakat divana sadrazam başkanlık edecektir. Alınan bu yöndeki karar halkla merkez yönetimin arasına bir mesafe koymuş bu mesafe giderek artmıştır (Kazancı,2007:194-196). Her gün toplanan Divan-ı Hümayun belirli günlerde toplanmaya başlamış, sadrazam kendi konağında topladığı divanlarla yine halkla iletişimi sağlamaya devam etmiştir.
Yöneten ve yönetilen arasındaki iletişimin en güçlü olduğu yerler olan divanlarda, halk kendini rahatlıkla ifade etme fırsatı ve sorunlarına çözüm bulmuştur. Sağlanan yüz yüze iletişim ile halkın yönetime güven duyması sağlanmıştır. Tarihte divanlara halkın bizzat katılarak kendini ifade edebilme hakkına sahip olması Türk Devlet Geleneğinin Halkla İlişkilere verdiği önemi göstermektedir.
Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünden “Halkla İlişkiler Uzmanı” olarak mezun oldu. İş hayatına Hürriyet Gazetesi Ekonomi servisinde muhabir olarak başladı. Araştırmaya olan ilgisinden dolayı Dünya Grubuna ait “Popüler Tarih Dergisinde” araştırma yazıları yazmaya başladı. 2007 yılında Halkla İlişkiler Tarihini konu alan “Eski Türkler ve Osmanlı’da Halkla İlişkiler” kitabı ilk kitabıdır.
Doğuş Üniversitesi Kurumsal İletişim biriminin kuruluş aşamasında görev aldı. 2012 yılında Doğuş Üniversitesinde İşletme yüksek lisansı yaptı. “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projelerinin ve Tüketici Davranışları Üzerine Etkisi”ni araştıran bitirme tezi ile mezun oldu.
Halen uluslararası ekonomi dergilerinde ve haber sitelerinde araştırma yazıları yazmakta ve iletişim danışmanlığı yapmaktadır. İlk kitabı dünyanın en iyi üniversitelerinin kütüphanesinde yer almaktadır. Yine ilk kitabı ile halkla ilişkiler alanında ödüller aldı.
İNUĞUR M. Nuri,(1993), “Basın ve Yayın Tarihi”, Der Yayınları, 3. Baskı, İstanbul.
AYDEDE Ceyda, (2007), “Teorik ve Uygulamalı Halkla İlişkiler Kampanyaları”, MediaCat Yayınları, 5. Baskı, İstanbul.
ERGİN Muharrem,(2003). “Orhun Abideleri”, Hisar Kültür Kültür Gönülllüleri Projesi, e-kitap.
ERAVŞAR, Osman (2011). “Anadolu Selçuklu Kervansarayları”, Atlas Keşif Kitaplığı, 2011 Selçuklu Belediyesi Özel Koleksiyonu, Konya.
KAFESOĞLU İbrahim (1995), “Türk Milli Kültürü”, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.
MERÇİL, Erdoğan (2007), “Selçuklular’da Hükümdarlık Alametleri”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
KAZANCI Metin, (2007) “Kamuda ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler”, Turhan Kitabevi, 7. Baskı, Ankara.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/babilin-sirlari-3-900-yillik-kalintilarda-yatiyor-18599812 erişim:22.12.2020.