Kanser hastasının tedavi öncesi hastalığı ile ilgili detaylı ve doğru bilgi alması, hastanın tedaviye uyumunu kolaylaştırmakta ve tedavi başarısını arttırmaktadır. O nedenle; son yıllarda hasta yakınlarının, hastalığı gizleme yönünde doktorlara baskı yapmasına rağmen, kanser tedavisindeki son yıllardaki gelişmeler ve buna bağlı olarak tedavi başarısının artması, biz onkoloji uzmanlarının hastalara, tedavi süreçleri ve sonuçları konusunda daha açık ve doğru bilgiler vermesini sağlıyor. Hastalık ve tedavisinin tam olarak anlatılması, kişinin sonraki yaşamını planlama hakkına da saygı duyulması açısından önemlidir. Ancak tedavi sonuçları başarılı olmayan ve önünde sınırlı bir yaşam süresi kalan bir hastaya gerçeklerin söylenip söylenmemesi, hala cevabı kesin verilememiş bir sorudur.
Doktor tecrübesi ile karar vermeli
Hasta hakları yönetmeliği 19. maddesi; ‘’Hastanın manevi yapısı üzerinde fena tesir yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimalinin bulunması ve hastalığın seyrinin ve sonucunun vahim görülmesi hallerinde, teşhisin saklanması caizdir.Hastaya veya yakınlarına, hastanın sağlık durumu hakkında bilgi verilip verilmemesi, yukarıdaki fıkrada belirtilen şartlar çerçevesinde doktorunun takdirine bağlıdır’’ olarak belirlenmiştir.
Gerçekten de tüm tedavi seçeneklerini tüketmiş ve önünde sınırlı bir süre kalmış hastaya, detaylı bir bilgi vermek hastaya ciddi bir moral çöküntüsü verebilir. Bu durumda doktorun tecrübesi ile karar alması ve bunu hastanın birinci derece yakınları ile paylaşarak ortak bir karara varması doğru olacaktır.
Her hasta ayrı bir öyküdür
30 yıllık meslek hayatımda yaşadığım iki örnek, bununla ilgili fikir verebilir. Yıllar önce sanayici bir hastam maalesef hiçbir tedaviye olumlu cevap vermemiş ve hastalığı ciddi bir şekilde ilerlemişti. Kendisi bir gün gelip “Hocam bütün hayatımı bu işi kurmak ve geliştirmek için harcadım ve işimi çocuklarıma devretmek istiyorum. Ne kadar sürem var?’’ diye sormuştu. Hastamın bu özel durumunu göz önüne alıp “derhal devredin’’ dedim. İlginç bir şekilde yaşamının kalan süresini, huzurlu tamamladı. Bunun tam aksi bir örnek ise kemik metastazları nedeni ile tedavi gören genç yaşta bir hastamın yakınlarına “En fazla 6-8 ay ömrü var‘’ bilgisi verilmişti. Oysa biz, tedavi konusunda umutsuz değildik. Hasta yakınlarına riskleri anlattık ama hastaya tam tersi olumlu konuşmalar yaptık, hatta teşhis sonrası kendisinden uzaklaştırdığı nişanlısı ile tekrar barışmasını ve tedavi sürecini birlikte geçirmelerini sağladık. Hastamız şu anda 6. yılındadır.
Bu iki örnekten de anlaşılacağı gibi her hastanın şartları ve kişilik yapısı farklıdır. Doktorların bu tip kararlarda hasta yakınları ve olanak varsa psikiyatrlardan görüş alarak karar vermeleri doğru olacaktır. Unutmamak lazım ki; “Her hasta ayrı bir öyküdürve biz bu hikayeleriaynı kelimeleri kullanarak yazamayız”