Bu dünya sanki bir resim atölyesi gibi.
Bu atölyeye girmek bizim elimizde değil belki fakat nasıl çıkacağımıza biz karar veririz.
Atölyenin belli başlı kuralları var.
Azami gözlem, keskin bakış, detayları görme, temiz çalışma, işine odaklanma, malzemeyi iktisatlı kullanma, başkasının işine/eserine müdahale etmeme bu kuralların başında geliyor.
Herkesin elinde ya bir fırça veya bir kalem.
Herkes kabiliyeti oranında bir resim yapmaya uğraşıyor.
Kimi farklı renklerdeki boyaları tuvaline sürerek, kimisi de bir tek kara kalemle farklı desenler çizerek.
Hiç kimse gördüğünden veya görebildiğinden farklı bir resim yapamaz.
Ve herkesin bakışı farklı olduğu için gördüğü de farklı olmakta, dolayısıyla tuvaline aktardığı da bambaşka olmaktadır.
Kimisi bir bakışta bütün detayları görür, kimi de günlerce baksa hiç bir detay bulamaz baktığında.
Sonuçta herkes kendi resmi için emek harcıyor bu atölyede.
Elbette herkes en güzel eseri ortaya koymaya çabalıyor.
Bu atölyede işin ciddiyetinde olmayan çıraklar yok değil tabii.
Bu haylaz çırakların bir kısmı zamanla ortama uyum sağlayıp kendi çaplarında eserler verirler.
Bazı haylazlar ise iflah olmaz mizaçlarıyla kendileri hiç bir eser üretmediği gibi bazılarının da eser üretmelerine engel olur veya yapılan eserleri bozarlar.
İşte bu haylazlara aldırış etmeyen, kendi resmine odaklanan kişiler güzel eserler ortaya koyarlar.
Bir de kopyacılar var burada.
Onlar özgün eserler çıkarmasalar da yine bir şeyler yapıyorlar. Özgün eser çıkarmak elbette herkesin harcı değil.
İşte hep böyledir bu dünya kurulalı beri.
Kim ne eser üretiyorsa onunla anılır ve onun kıymeti kadar yaşar.
Hiç bir eser üretmeyenler mi?
Çıktıktan sonra bir daha dönüşü olmayan bu atölyede onlar hiç yaşamamış sayılacaklar.
Baksanıza binlerce yıllık mazisi olan insanlık tarihinden hala kimler yaşıyor?
Peyami Bayram
4 Aralık 2014
İstanbul