Geçtiğimiz haftalarda düzenlediğimiz bir inovasyon atölyesinde yaşanan olay, yeni bir mühendisin özgüveni ile köklü kurumsal kültür arasındaki ince dengeyi gözler önüne sermesi açısından olukça dikkat çekiciydi.
Bu deneyim, sadece bir atölye sonucu değil, aynı zamanda genç liderlerin potansiyelinin nasıl filizlenebileceğine dair güçlü bir işaret oldu.
İnovasyon takımları sunum için hazırlanırlarken gelen bir haber, heyecan dolu ekipleri bir anda endişeye sevk etmişti.
Gelen haber, yönetim kurulu başkanın sunumları izlemeye gelecek olmasıydı.
İlk iki ekip sunumlarını daha çekingen yaparken, üçüncü grubun genç lideri sahneye çıktığında adeta tüm salonun havası değişti.
Oluşan yenilikçi ve biraz da uçuk fikirler karşısında yönetim kurulu başkanının eleştirileri ve ‘olmaz’ larına karşı, genç mühendis fikirlerini tutkuyla savundu ve tüm karşı argümanlara kararlılıkla direnmeye devam etti.
Bu genç lider, kanaatimce firmanın yerleşik kurallarını henüz bilmediği ve hiyerarşik yapının farkında olmadığı için özgürce ve cesaretle konuşabiliyordu.
Ancak benim asıl merak ettiğim şey: Bu genç mühendis, örneğin iki yıl sonra aynı cesareti gösterebilecek mi? Yoksa kurumsal kültür, onun bu yüksek özgüvenini törpüleyecek miydi?
Çünkü kurum kültürünün çalışanlar üzerinde filtre baskı oluşturduğunu biliyoruz. Bu baskılar haliyle çalışanların yenilikçi fikirler geliştirip bunu savunmasını da engelleyebiliyor.
Özellikle liderlik pozisyonunda yer alan kişiler, zamanla daha dikkatli ve risk almaktan kaçınan kişilere dönüşebiliyor.
Ama asıl soru şu: kurum kültürü neden cesareti bastırır?
Yazının devamını aşağıdaki linkten, Harvard Business’deki köşemden okuyabilirsiniz.
https://lnkd.in/grAP46Uc