Kıbrıs adasının fethine yönelik 1570’te başlayan Osmanlı-Venedik Savaşı’ı 1571’in Ağustos ayında son kale olan Mağusa’nın da düşmesiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun zaferiyle sonuçlanır. Ada İngiltere kraliyetine devredilene dek 1878’e yılına kadar Osmanlı idaresinde kalır. Ayrı bir eyalet yönetimi olarak yönetim merkezi Lefkoşa’ydı. Yeni bir ekonomik planlama yapabilme adına 1571 yılında Kıbrıs’ta yapılmış olan nüfus sayımında yerli halkın nüfusu 150.000’di. Osmanlı nüfusu olarak ilk etapta hesaba katılan fetihten geriye kalan askeri nüfustu ve sayısı 30.000 kadardı. 1572 yılı itibariyle yürürlüğe giren genel iskân kanunuyla Karaman, Beyşehir, Ürgüp, Niğde, Aksaray ve Akşehir gibi Anadolu’nun orta kesiminin kent ve kasabalarından aileler getirilerek yerleştirildi. Yönetici eleman ve iş gücü olarak getirilen ve değişik mesleklerden olan aileler iki veya üç sene vergi vermekten muaf tutulmuşlardı. Kıbrıs Kanunnamesi çıkana kadar eyalet konumunda olan ada Karaman Vilâyeti Kanunnamesi ile idare edildi. Çok geçmeden beylerbeyliği idaresi ilan edildi ve Avlonya Sancağı’nın sancakbeyi Muzaffer Paşa adanın beylerbeyi oldu. Ve sonrasında daha birçok tarihsel evrelerden geçen Osmanlı adası Kıbrıs, sonuçta, dile kolay 300 yıllık bir tarihin hanesine yazıldı. Siyasi ve kültürel bir yaşam derken Osmanlı’nın yönetim geleneğine göre arkada bırakılan şu 300 yılda elbette ki sanatsal, etnografik ve kültürel antropolojik anlamda geride bir dizi değer kalmıştır. Atalarımız saydığımız insanların yaşamından geriye kalan bir kültürel mirasın sahibiyizdir mutlaka. İyi de, gündelik yaşam nesneleri, mimari, kostüm ve uygulamalı sanatlar açısından bugün bizlere bir tarihsel okuma olanağı sağlayan görsel tarih niteliğinde herhangi bir müzenin olmaması tuhaf değil mi? Kuzey Kıbrıs’ta uygulamalı sanatlar, etnografya, Türk İslam sanatı öğeleri derken bir Osmanlı Görsel Kültür Müzesinin olmaması büyük bir eksiklik değil mi? Müzeler toplumsal belleğin besleneceği kültürel kurumlardır; hiçbir toplum geçmişini iyi bilmeden geleceğini sağlam temeller üzerine oturtamaz. Bunları biliyoruz, kanıksıyoruz ve böyle bir eksikliğin farkına varıyorsak niye bunca zamandır böyle bir müzenin kurulmasına yönelik herhangi bir kalıcı çabanın tanığı olmadık? Adanın tarihini okurken 300 yıllık bir dönemi bir hafıza boşluğu olarak geride bırakmak bu adada varlığını sürdürmek isteyen Kıbrıs Türk toplumu için varoluşsal bir eksiklik sayılmaz mı? Çağdaş müzecilik normlarını içeren uzak ve yakın geçmişimizle yüzleşebileceğimiz müzelere sahip olmak bir medeniyet ölçüsüdür.