İki kavramı yan yana getirmek ve yazının devamını sağlamak, çok zor.
Şehre dair söylenen bellidir, uzun zamandır dile getirmeye çaba harcanıyor…
Ciddiyet, her insanın kârı değildir. Omuzlanan yükün altın da ezilir, insan…
Zahmetli iştir, verilen söze sonuna kadar sadık kalmak…
Sıkıntılara katlanmak, olumsuzlukları göğüslemek, zorluklara, engellere tahammül elbette sabır ister…
Hayatı herkes gibi yaşayamaz, ciddiyet içinde olan…
Şehirse konunuz, uğraşınız ömrün nihayetine gelmişseniz ve bitmek bilmiyorsa yapılması gerekenler, etrafa borçluluk hissetmiyorsanız, amacınız ülkenize, memleketinize, insanınıza bir eser bırakmak ise herşeye katlanmak, mutluluk aldığınız iştir.
Ciddiyetle, ağırbaşlılikla çizdiğiniz yolda ilerliyorsanız, gücünüz oranında sitem yer almayacak, hayatınızda…
Aç kalırsınız, açlığınızı karnınıza taş bağlayarak hissettirmezsiniz, başkasına…
Yol yürürsünüz, ayaklarınız sizi taşıyabildiği kadar gidersiniz…
Dinlenme, nasibinizde olan bir şey değildir…
Gülme, eğlenme hayatınızda olmayan iki kelime olup, çıkar…
Ciddiyet içinde, çizginizden sapmadan yürürsünüz, kimseye el avuç açmadan, bir şeyler beklemeden kimselerden…
Zordur, yüklenmek bu ağır sorumluluğu.
Yarıda bırakamazsınız, bunca emek vermişseniz…
Başkası devam ettiremez, sizden başka…
Öyle düşünerek, geri adım atamazsınız…
Bir eliniz yağda bir eliniz balda, yemediğiniz önünüzde ve arkanızda değildir…
On bin adım yürüdükten sonra susarsınız…
Alıvermek var, hazır bir şişe suyu…
Bir çeşmeye rast gelmek hayalini kurarsınız, şehir içinde…
Bu çeşmeyi yaptırana hayır- dua etmek için biraz daha yürürsünüz…
Belki bir ihtiyaç sahibinin avucuna bırakmak nasibinizde vardır, hazır şişe suyuna vereceğiniz para…
Biz, şehir ve ciddiyeti böyle düşünürüz…
Suyun olduğu yerde hayat vardır…
Günümüzde şehirlerde çeşmelerden akmıyorsa, şehre dair ciddiyet zedelenmiş, yara almıştır…
Zaten her şehir dedikçe, sizi de üzüyor, can evinden yaralıyoruz…
İşinizde ciddî iseniz, seçilemezsiniz, insan kalabalığında…
Biz, bu hissiyat içindeyiz Efendim…