Memleketimizi çok severiz. Buradan başka gidecek yerimiz de yok, niyetimiz de yok. Bizim için vatanımız kutsaldır. Vatanımız için şehitler veriyoruz. Vatan sevdamız dokunulmaz çizgimizdir.
Yazılarımı gördüğüm kadarıyla her şeyin daha iyi olması için yazıyorum yanlış anlaşılmak istemem.
Bizim vatandaşımız esnafımız vatanını ülkesini sever asla ihanet etmez. Devletten gelen her şeye boynu kıldan incedir. Gelinen nokta ülkemizde vatandaşın ve esnafın yaşam şartları zorlaştığını gösteriyor. Çok pahalı hayat yaşıyoruz. Alım gücümüz çok düştü.
1990’ların başını bilen bilir o zaman da alım gücümüz çok düşüktü. Bir de muhatap olduğumuz kesim çok düşüktü. Benim o zamanlar çocukluktan gençlik dönemine geçiş zamanımdı. Gördüğümüz çevre, okul ve mahalle arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz akrabalarımız ve ailemizden ibaretti. İletişimimiz seyrettiğimiz televizyon ve bu çevre idi. Gördüklerim de bu çevre ile kısıtlı idi. Kolanın, muzun ve kot pantolonun hayatımıza yeni girdiği ve pahalı olduğu dönemlerdi. Araba, ev almak tatile gitmek bir lükstü orta gelirliler için.
2000’lerden sonra hızlı bir şekilde üretmeden tüketim toplum haline geldik. Teknolojinin hızlı gelişimi ile iletişimimiz çok gelişti. Gördüğümüz her şeye ulaşabilir ve tüketir hale geldik. Önceden sadece mahallesini bilen bugün elindeki akıllı telefonla bütün dünyaya iletişim kurar haline geldi.
Şu an bunun tehlikesini yaşıyoruz. Çünkü evimizdeki çocuğumuz dünyadan gördüklerini istemeye başladı. Tatile gitme imkanı yoksa da arkadaşının sosyal medya hesabından gördüğü tatil fotoğraflarından dolayı tatile gitmek istiyor.
Geçen sene 5 bin lira olan mütevazı bir tatilin fiyatı bu yıl 20 bin lira olmuş. Tatil yerlerine ulaşmak bin lira iken beş bin liraya çıkmış.
Gelin hesabınızı yapın bu işin içinden nasıl çıkacaksınız.
Bizim bir duamız vardır; “Allah gördüklerinden geri bırakmasın” diye. Şimdiki zamanımız gördüklerimizden geri kaldığımız zamandır. Bu dengesizlik toplumumuz için büyük bir tehlikedir.
Peki ülkemizde kim rahat yaşıyor sizce?
Geçen ayıptır söylemesi bir arkadaşımla Fındıkzade’de öğle vakti bir şeyler yedik. Menümüz de fazla afili bir menü değildi. Yan masada da dört kişilik turist gurubu oturdu. Arkadaşıma dedim ki; bizim hesabımız 300 lira, yan masanın hesabı 20 euro. Ve dediğim gibi de çıktı. Biz 330 lira ödedik yan masa 20 euro ödedi.
Önceden Bulgaristan, Yunanistan ucuz diye tatillere giderdik. Şimdi ise haftasonları alışveriş için geliyorlar. Çok ucuz buldukları için adeta yağma ediliyoruz.
İşin daha vahim noktası nedir biliyorsunuzdur da bir de ben söyleyeyim;
Memleketimizin çok güzel konumdaki arsaları arazileri konutları bize çok pahalı yabancıya çok ucuz bulunduğu için satılıyor. Arap kesimi vatandaşlık almak için. Avrupalılar konumları için satın alıyorlar.
Galiba biz de ülkemizde yavaş yavaş acı bir şekilde yabancı oluyoruz.
***
Bu ay size yeni çıkan bir kitaptan bahsedeceğim;
Çerkes Hikayeleri Antolojisi Diaspora kitabı beş yıllık çalışmanın bir ürünüdür. Büyük Çerkes Soykırımı ve Sürgününün 158. Yılında 158 hikayeden oluşuyor. Antoloji dalında en fazla hikaye ile Guinness rekorlar kitabına girmeye aday. Sürgünün torunları tarihe not bırakmış oldular. Bütün zorluklara rağmen bıkmadan usanmadan basım aşamasına getiren sevgili dostlarım Adeje Ayça Atçı, Elbruz Aksoy’a, hikayelerini paylaşan insanlarımıza, basım maliyetini karşılayan Kayseri Talas Belediye Başkanı Mustafa Yalçın’a teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıyeten kitapta “Kunduk Paşa” hikayesini paylaşmak benim için mutluluk verici. Çerkes Hikâyeleri Antolojisi Diaspora okuru bol olsun devamı gelsin.
https://www.yeniesnaf.com/mobil/kose-yazisi/341/ulkemizde-yabanci-oluyoruz.html