Üsküdar Üniversitesi tarafından düzenlenen ‘Psikiyatrik ve nörolojik hastalıkların beslenme tedavisinde güncel konular’ temalı 1. Ulusal Beslenme ve Diyetetikte Güncel Yaklaşımlar Kongresi, NP Sağlık Yerleşkesi İbni Sina Oditoryumu’nda önemli isimleri bir araya getirdi.
Kongrenin açılışında konuşan Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, beslenmenin sosyolojik, psikolojik ve kültürel yanlarının oldukça önemli olduğunu ifade ederek şöyle konuştu; “Beslenme dediğimizde işin içine pek çok boyut giriyor. Tabii sağlıklı olabilmek için sağlıklı beslenmek, kararında, gereği kadar yiyebilmek önemli. Bütün bunlar beslenme uzmanlarımızın işi. Ancak uzmanların işi sadece reçete vermek değil. Genelde toplumdaki algı, uzman bir reçete verir günlük beslenme akışınızı düzenler şeklinde. Sağlıklı beslenme kavramının içinde sağlıklı yaşamak var.”
Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin, konuşmasında beslenmenin doğumdan önce başladığına dikkat çekerek, gebelik sırasında annenin beslenmesinin çocuğun gelişimini etkilediğine vurgu yaptı.
Düzenli ve dengeli beslenme gerçekleşmediğinde bebekte birçok sorun ortaya çıkabileceğini dile getiren Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin şunları da belirtti; “Doğru beslenme olmazsa erken doğum, annede ortaya çıkan tansiyon yükseklikleri, bebeklerin düşük doğum ağırlıklı veya tam tersi fazla ağırlıklı doğması gibi sorunlar görülebilir. En önemli ve en değerli kavram anne sütü. Anne sütü bütün anneler için eşit bir değer. Herkes az veya çok bunu aldığında alabileceği en güzel şeyi, evrensel bir değeri eşit olarak almış oluyor.”
Anne sütü almanın hem beslenme hem de gelişme için son derece önemli olduğunu da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Arif Aktuğ Ertekin, doğru beslenen annelerin anne sütüyle büyüyen çocuklarının ilerleyen yıllarda daha başarılı ve daha iyi iletişim kurabilen bireyler olduğunu söyledi.
Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan da yaptığı konuşmada, “Yaygın Psikiyatrik Hastalıklara Güncel Bakış” başlıklı sunumunda, beyin dostu yaşamdan bahsetmek istediğini ifade ederek, “Nasıl beslenirsek, nasıl yaşarsak beden sağlığımıza da beyin sağlığımıza da ruh sağlığımız da olumlu etkileri olur, bunu anlatmak istiyorum.” dedi.
Depresyonun beyin fonksiyonları üzerindeki etkilerini ele alan çalışmaya atıfta bulunan Prof. Dr. Tarhan şöyle konuştu; “Bir de hasta grubu var. Depresyon grubu. Bir de sağlıklı gönüllüler. Hasta ve sağlıklı gönüllülere tenis oynamayı hayal edin deniyor. Tenis oynamayı hayal ederken beyinlerinin nereleri nasıl çalışıyorlar diye bakılıyor. Yine her iki gruba da ev de sağlıklı, huzurlu bir ortamda dolaş görevi veriyor.”
Tenis oynamayı hayal ettiğinde her iki grubun da beyinlerinde benzer aktivite alanları görüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Tarhan, sağlıklı grup, evde huzurlu bir şekilde dolaşmayı hayal ettiğinde beyinlerinde düşük stres ve yüksek huzur göstergesi olan alanların aktif olduğunu, depresyon hastalarının aynı görevi yerine getirirken, beyin aktivitelerinin tenis oynamayı hayal ederken olduğu gibi yüksek stres seviyelerini göstermeye devam ettiğini ve beynin, huzurlu bir ortamda dolaşmayı hayal edemeyerek, stresli bir durumdaymış gibi çalışmaya devam ettiğini anlattı.
Klinisyenlerin uyguladığı pek çok terapi tekniğinin beynin bozulmuş bağlantılarını ve network’lerini düzeltmeye çalıştığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan şöyle devam etti; “Beyin enerji tüketimiyle yakından ilişkilidir ve beslenme ile mikrobiyota dengesi, beyin-bağırsak aksı üzerinden etkilidir. Beyin ve bağırsak konuşuyor. Böyle bir mekanizma var. Bazen bağırsak beyin fonksiyonunu etkiliyor. Bazen de bir kişi beynini yönetemediği için bağırsaklarını da bozmuş oluyor.”
Aslında herkese aynı standart diyet önerilerini uygulamanın bireylerin beslenme alışkanlıklarını olumsuz etkileyebildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, şunları da ifade etti;
“Vücudumuzla beynimiz konuşuyor, bunu bilmek gerekir. Beyindeki enerji tüketimi de çok önemli. Vücuduna giren beden ağırlığının yüzde 2’si beyindir. Kalp debisinin yüzde 15’ini kullanıyor beyin. Kalp debisinin ve bütün bedenin toplam oksijen ve glikoz kapasitesinin yüzde 25’ini kullanıyor. Beyin vücudumuzun yüzde 2’si. Vücuda gelen oksijen ve glikozun yüzde 25’ini kullanıyor. Bu çok ciddi bir şey, vücutta kaynak tüketen, enerji kaynağını tüketen bir organ.”
Beynin sessiz değil sessizce çalışan bir organ olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Tarhan sözlerini şöyle tamamladı; “Uykuda beynimiz uyumaz. Hele REM döneminde aynı gündüz uyanık gibi beyindeki dalgalar aynıdır. Hızla bütün enerjileri tüketmeye devam ediyor beyin. Hatta uykuda beyin, biraz küçülüyor. Damar çevresi genişliyor. Vücutta biriken bütün yorgunluk maddeleri, oksidasyon, oksidatif, birikimler hepsi damar çevresindeki lenf gibi bir yol oluşuyor. Oradan damarın içine giriyor. Uyku olmazsa beyinde toksik maddeler birikiyor. Uykusuz kalmak zihinsel bağlantıları bozuyor.”
Bilgi için:
İletişim Ofisi Halkla İlişkiler Ajansı