Ülke ekonomisinin omurgasını oluşturacak olan temel alanlar düşünüldüğünde ilk akla gelen turizm ve yükseköğrenimdir.
Hoteller ve üniversiteler… İyi de bu iki ekonomik planlamanın temellerini atmak sadece uygun binalar yapmak anlamına mı gelir?
Yüzölçümü 3.354 kilometre kare olan KKTC’nin küçük coğrafyasında aktif olan üniversite sayısı 23. Üniversite açmaya hak kazanmış ve isim alan üniversite sayısı ise 15.Önümüzdeki yıllarda Kuzey Kıbrıs genelinde toplamda 38 üniversite aktif olarak eğitim verecektir.
Üniversitelerdeki durum bu iken, turizmin ana işletme tesisi olan hotellerin toplam yatak sayısı ise 26 bindir. Bu rakamlara baktığımız zaman öğrenci yurdu olarak inşa edilen yatı evleri turizme hizmet verecek hotellerin yatak sayısından mutlaka kat kat daha fazlasıdır.
Elbette ki bu, işin lojistik yanı. İçin niteliksel yanına baktığımız zaman durumun pek de tatmin edici olduğunu söylemek mümkün olmuyor. KKTC’nin yüzölçümü ve popülasyonuna yönelik sosyoekonomik dinamiğine baktığımızda, ikamet sürekliliği yıllara yayılan öğrenci sayısının bu ülkeye fazla geldiğini ve alt yapı planlamasının kaçınılmaz olarak yetersiz kalacağını anlamak zor olmaz. Kapasite ve planlamanın orantısal bir yeterlik düzeyinde olması hem öğrencilerin daha nitelikli öğrenim görmesini hem de sosyal yaşamını daha dengeli sürdürmesini sağlayacaktır. Ne var ki yükseköğrenim kurumlarının arz ve talep dengeleri nitelikli yaşam ve nitelikli öğrenime yönelik bir planlamayı gözetmiyor. Diploma vermeye yönelik, eğitim turizmini andıran
ticari kaygıların gözetildiği bir sistemin egemen olduğu üniversite ortamında elbette ki bilimsellik de ikinci plana atılacaktır.
Turizmde ise hotellerin müşteri profiline yönelik bir standart arayışında olduğunu görürüz. Daha fazla Casino turizminin belirleyici olduğu ve kültür turizminin ya da agro ve eko turizmin cılız kaldığı bir karakteristik şekillenme söz konusudur. İklim şartlarıyla, doğasıyla ve kültürel mirasıyla koskoca bir Akdeniz medeniyetinin parçası olan Kuzey Kıbrıs’ta bu kadarla kalmak hangi stratejinin bir parçası olabilir? KKTC’nin bir siyasal çözümsüzlüğün tutsağı olduğu ve direkt uçuşların olmadığı gerekçeleriyle atılması gereken adımlarda çekingen davranmak artık bahane olmaktan çıkmalı. Koşullara yönelik çıkış yolu aramak ya da koşulların değişmesini zorlayacak yaratıcı ve reel girişimlerde bulunmak siyasilere düşer elbette, ancak liyakatin de gözetilmesinin bir ilke olması
gerektiğini de hatırlayarak.
Bu saptamaları yaptıktan sonra akla gelen soru şu: Yükseköğrenimde ve turizmde KKTC neyi hedeflemeli? Her iki alanda da önemli olan çokluğun değil niteliğin olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, medeniyet kavramı sınırları içinde yapılacak olanın ne olduğu da kendini ortaya koyuyor.
Üniversitelerde küçülme ve alan niteliklerine göre uzmanlaşmış bir karakter hedeflenmesi gerekir. İki mezuniyet dönemi (8 yıl) sonrasında öngörülen kapasiteye varamamış üniversitelerin kapanması gerekir; bunun hangi prosedürlerle gerçekleşeceği de planlanarak elbette. Akademik nitelik ve bilimselliği destekleyen donanıma sahip bir üniversite anlayışının yerleşmesini sağlayan denetim mekanizmalarının çalışması gerekir. Turizmde ise kalıcı değerler üreten bir yapılanmaya
gidilmesi gerekir. Arkeolojik, etnografya ve çağdaş sanat müzelerinin kültürel yaşama kazandırılması gerekir. Agro/eko turizmi destekleyen projeleri çoğaltmak gerekir. Gerçeklik ve gerekliliğin doğru noktalarda buluşması, neyi nasıl aradığımız ve neyi neden hedeflediğimizle ilgilidir. Günü kurtarmak değil ileriyi görmektir marifet… Ne demiş İbni Sina:“Bilim ve sanat uyuşamadığı ülkeyi terk eder.”