Bir orta eğitim eğitmeni olarak otuz yılımı devirdim; emekliliğe son adımlarımı atarken içinde hayatımın önemli bir parçasını geçirdiğim okul mekânına bir başka gözle bakmaya başladım. Konvansiyonel eğitim ortamından dijital eğitim ortamına doğru hızla aktarıldığımız bu günlerde aklımda dolaşan sorulara yanıt aramaya başladım. Tuhaf bir duygu ama bir başka neslin öğretmen modeli olarak yeni nesil öğrenciye ne kadar yeterli olabilirim(?) diye kendimi sorgularken bir anda her şeye yabancılaştığımın farkına varıyorum. Şu yeni bilişim ortamında karatahta ve tebeşirle bilgi ve deneyim aktarmak küçük ekran sihirbazı olmuş öğrencileri ne kadar tatmin edebilir ki? Evet, önemli olan bilginin yetkinliği, ancak bilginin dolaşıma girme biçimlerinde bunca yenilik varken orada takılıp kalmak yeni nesil öğrenciyi eğitim ortamından soğutmaz mı?
Bu sadece eğitim ortamındaki kişiler arası iletişim açısından değil aynı zamanda eğitim ortamlarının fiziki koşulları ve donanım biçimleri açısından da üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Okul mimarisi nasıl olmalı? İşlevsel ve sosyal açıdan mekân konumlandırmaları nasıl olmalı? Çağdaş gereksinimlere göre öğrenci ve öğretmene yönelik mekânlar yeniden nasıl düzenlenmeli? Sadece eğitim açısından değil toplu bulunma ve sosyalleşme açısından okul ortamı mimari açıdan nasıl tasarlanmalı? Bu sorulara yanıt bulmak benim mesleki sınırlarımın ötesine gidiyor elbette, ancak emekliliğine adım atmış bir eğitmen olarak bundan sonrasını düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Okul mimarisi bildik bir nizama yönelik kurgulanmaya devam ederken çağdaş gereksinimlere yanıt vermediği de ortada. Yönetsel mekânlar hiyerarşik bir düzene sahipken otoritenin silsilesine göre şekil alıyorlar. Sınıflar yine eski hitap düzenine göre planlanıyor. Araç, gereçler günümüz koşullarına uyum sağlayacak bir yeterlik arz etmiyor. Avlu her zaman olduğu gibi bir içtima düzenine göre tasarlanıyor. Denetleyici otoritenin hissedilmesi eğitim ortamının sağlıklı bir şekilde işleyişinden daha önemli oluyor. Zaman ve mekân ilişkisi çağımızın ihtiyaçlarına göre düzenlenmiyor.
Dijital kütüphaneler, okul içi internet kafeler, spor salonları ve kültürel faaliyet mekânları yeni bir eğitim felsefesinin doğrultusunda şekil almalı.
Bilginin aktarılma yöntemleri ve eğitim modelleri yeniden gözden geçirilmesi gerekirken mekânlar da buna göre tasarlanmalı.
Öğrenme çıktıları sadece sınavla değil düşünsel ve eleştirel becerileri de hesaba katarak gözlemlenmeli. İnsani ilişkilerin etik yönlerini güçlendirecek, çevre duyarlığı ve sağlıklı yaşamı özendirecek zihinsel alanlar açmalı. Eğitim topluma her açıdan sağlıklı bireyler yetiştirme güdüsüyle yapılandırılmaz ve sadece sınanması gereken bir bilgi dağarcığı oluşturmaya yönelik olursa, toplumun iyinin, güzelin ve yararlı olanın hissiyatından yoksun bir karaktere bürünmesi kaçınılmazdır. Bilim bize yol gösterecektir, eğitim de zaten bilimin önemini her alanda bize hatırlatan sosyal-kültürel bir yapının ta kendisi değil mi?