Sanal Ortamda zeytinyağı, kuruyemiş, kurutmalık sebze, domates ve biber salçası olmak üzere fiyatlarına bakıldı, bu yazı öncesi.
Kimi teyze-abla-ana etiketli satıcılar…
Fiyatlar uçuk…
Şehirde olanlar, balkonunda biber kurutuyor…
Şehirde köylü olmakla itham eden edene…
Şehir insanını oldukça zengin gören var…
Alakası yok, şehirli olanın zenginlikle.
Sızma zeytin yağının yarım litresi…
Şişesi cafcaflı, etiketi, tıpası göz kamaştırıcı.
Fiyatı cep yakıyor. Elli TL…
Ürünün geçen yıla ait olduğu belli…
Kurutmalık sebzelerle bizim ne alakamız var?
Şehirde yaşayan insanımız, organik ürün adıyla soyulup soğana çevriliyor.
Elbette işini hakkıyla yapanlar, istisna…
Bir dostum kiloluk domates salçası almış.
Kendisine niçin beş kiloluk almadığını sordum…
Küfleniyormuş, kısa zamanda.
Eşi bundan dolayı pahalı olsa da kiloluk almasını istemiş.
Kendisine az miktarda zeytin ya da ay çiçeği yağının salça yüzeyinde bulundurulduğunda hava ile temasının kesildiğini belirttik. Nihayetinde tecrübe söz konusu.
Otuz seneyi aşkın evlilikte ev hanımı şehirde bunu öğrenmekten yoksun kalmış.
İyi de güzel de her bir âile, senede otuz- kırk kilo domates salçasını nasıl muhafaza ediyor?
Kimi yerde domates suyu çıkarılıp tuzlanarak güneşe bırakılır kimi yerde kazanda ateş görür.
Kazanda kaynatılan domates, süzgeçten geçirildikten sonra atıkları sıkılarak çıkan su, kazana eklenir.
Tepsi ya da sinilere aktarılan domates suyu tuzun ve güneşin etkisiyle koyulaşır. Arada bir karıştırılan malzeme zaman içinde kullanımlık salça haline gelir.
Hazır salçalarda salçanın kuru maddesi genelde % 28-30 arası iken ev yapımı salçalarda bu oran oldukça yüksek, %seksenden daha fazla.
Hazır salça, makineden geçer, içinden domates çekirdeği ve kabuğu yer alırken, ev yapımında buna müsaade edilmez.
******
Şehir insanının her şeyi hazır alması günümüzde adeta olmazsa olmaz olmuş.
Balkonda yeşil biberin kırmızıya dönüşmesi oldukça güzel…
Bamyanın ipe dizilmesi, zor değil.
Patlıcanın ipe dizimi, maharet istemez…
Şehirli insanın ilçeden ya da köyden bir tanıdığı bulunmaz mı?
Gördüğümüz kadarıyla işin bir de ev yapımı turşu kurma, konserve yapma faslı var.
Şehir hayatında olmak, bu işleri yapmaya engel değil.
On beş – yirmi deste naneyi, maydanozu bir köşeye, gölgeli kenara bırakıp kurumasını sağlama maharet mi ister?
Çöpe atılan limon ve portakal kabuğunu gölgede kurutup, sonradan öğüterek kullanma çok mu zor?
*****
Haydi hazır su, kimi şehirde zorunlu alınıyor, buna itirazımız yok.
Bu Yazı da özellikle üzerinde durduğumuz şu cümle:
– Hazır ayran alımı, kabul edilemez!..
Kişi, yoğurdu bir kapta çalkalayıp biraz tuz katarak içine bir tutam nane, yeşil biber ya da salatalık atarsa çok mu zordur?
Şehirde hazır ayran içimi, zorunluluk diyelim, ilcelerde ve köylerde neden tüketiliyor?
Şehirler konusunda tespitlerimiz, bazen bu yönde.
Ne diyelim, insanımız artık paranın alabildiği her şeye talip….
İstediğini almak istiyor.
Hepsi güzel de bu ortamda mümkün mü, bu?
Onlara göre, kimisine göre mümkün…
Otuz senelik ömrünü banka kredilerine ipotek edenler, yaşlılıkta kalan ömrü güzel geçirmek için ev alırken, eşya ihmal etmezken gençliklerini bu tarz kölelik tabir edilen eziyet içinde geçiriyor.
Kart olmasına var da kartlara beynin ve ruhun da bir reddi olması lazım…
İşte bunu düşünmeden uzak düştükçe hem bu hayata itiraz ediyoruz hem rahatlıktan vaz geçmiyoruz…
Mesele burada düğümleniyor!…